İtiraf edelim, hepimizin olmasa da birçoğumuzun akademik cümlelerin uzun ve karmaşık olması gerektiğini düşündüğü ya da akademik bir metinde upuzun bir cümle gördüğünde bunu normal karşıladığı bir dönemi olmuştur. Aslında bunun arkasında, kendi kendimize, ilmek ilmek ördüğümüz bir anlayış var: Bir cümle çok uzun ve aynı zamanda anlamlı ise, bu durum, yazarının üstün bir dil kullanma kabiliyetine sahip olduğunu gösterir. Cümlenin uzunluğu artıyor ve buna rağmen anlamlılık devam ediyorsa, yazar eşsiz bir kabiliyete sahiptir. Ayrıca eğer akademik bir metindeki uzun cümleler anlaşılması zor ise, o da bizim anlama kabiliyetimizdeki eksiklikten kaynaklanır. Birileri bize bu anlayışı doğrudan yüklemedi. Biz muhatap olduğumuz akademik metinlerin genel karakteristiği ile kültürel olarak kodlarımıza işlenen kontrolsüz tevazuyu birleştirerek bunu öğrendik. Sonra da doğru kabul ettik.
Eğer edebi bir metin ortaya koymak gibi bir amacınız yoksa – ki bence burası da tartışılır – sözcükleriniz mümkün olduğu kadar kısa, net ve anlaşılır olmalı. (Anlamlı olması gerektiğini söylememe gerek yok, sanırım). Akademinin yazılı olmayan kurallarındandır bu. Belki de artık yazılı bir kuraldır.
Şimdi buradan empatiye nasıl geleceğim, inanın ben de merak içindeyim.
Birkaç yazı önce “akademik bir metni psikolojik süreçlerle ilişkilendirebilir miyiz?” diye sormuştum. Aynı soruyu tekrar soruyorum ve ekliyorum: Yazdığınız akademik bir metne hiç empati ile yaklaşmayı denediniz mi? Empati, kısaca, kişinin kendisini bir başkasının yerine koyarak onun gibi hissetmesidir. Bu durumda akademik bir metni yazarken empati ile yaklaşmak, muhatabının yani okuyucunun yerine kendini koyarak yazmaktır. Hem yazar hem de okuyucu olmaktır. Hemen herkes yazdığı bir metni son kez baştan sonra okur. Bu son okumayı yaparken yazar, her bir cümleyi zaten kendisi yazdığı için anlama sorunu yaşamayacaktır. Fakat burada okuyucunun gözüyle okuma yapmak, yani empati içeren bir tutumla yaklaşmak, işin boyutunu değiştirebilecek bir yaklaşım. Empati ile yaklaştığınızda esas mesele anlatmak değil; anlaşılmak olur. Anlaşılmanın en önemli parçası da karşındakini zorlamadan, kolayca anlaşılmak. Çünkü herkes bir şeyi anlamaya çalışırken bunun kolayca gerçekleşmesini ister. Burada sade, kısa ve açık cümlelerin kullanımı, o halde, empati içeren bir yazarlık biçiminin tek unsuru olmasa da önemli unsurlarından biri. Okuyucuya keyifli bir okuma deneyimi sunmak ya da etkileyici bir yazarlık sergilemek her akademik yazarın yapabileceği bir şey değil; ama açık ve net olmak herkesin sunabileceği bir yazarlık tarzı. Bu bakımdan akademik bir metinde empatiye yer vermenin belki de en kolay yolu.
Uzun ve karmaşık cümleler, okuyucuyu bir zaman sonra üstünkörü bir okumaya yönlendirir. Okuyucu anlamaya çalışmaktan bir süre sonra vazgeçer ve metinden kopar. Eğer amacınız düşüncenizi aktarmak ve anlaşılmak ise, böyle bir durumla karşılaşmak tabi ki istemezsiniz. Uzun uzun akademik cümleler yazıyorsak hiç kusura bakmayalım; şu üç şeyden biri ya da birkaçı vardır bunun altında:
- Ne söyleyeceğini ya da söylemeye çalıştığını kendisi de tam bilmemek fakat bunu belli etmemeye çabalamak.
- Halen uzun cümlelerin karizmatik olduğunu düşünmek ve kendini işin uzmanı gibi gösterme kaygısı.
- Yazdığını dönüp tekrar okumamak ve anlaşılma derdi taşımamak.
Kısa ve anlaşılır şekilde yazmak benim uzun zamandır kendimle ilgili çalıştığım ama hala tam anlamıyla, özellikle İngilizce yazarken, istediğim noktaya erişemediğim bir akademik seviye. Bu konuda şu an okuduğunuz yazıyı yazmak ise, en son üzerinde çalıştığım bir metni tekrar okurken, kendime hitaben “ya hu insan okuyacak bunu, insaf” dediğimde aklıma geldi. Karmaşık, uzun bir cümle kurmuşum. Cümle anlamlı ama kafa karıştırıyor. Cümleyi iki parçaya bölerek çözüm buldum. Uzun ve karmaşık yazmanın bir de çok daha vahim bir versiyonu var. Bir metinle karşılaştım, bir sürü şey söylemeye çalışan bir sürü cümle dolu. Cümlelerin bazıları o kadar uzun ki, anlayarak okumaya kalktığınızda cümlenin başından başka anlam, sonundan başka anlam çıkıyor. Sonunda da okuyucu olarak elinizde bir tek hiç bir karşılığı olmayan bir zihin yorgunluğu kalıyor. Bu yüzden hakemlik yaptığım makalelerde ya da okuduğum tezlerde yazar akıcı, kısa, net bir uslup kullanmışsa ilk işim bunu taktir etmek oluyor.
Photo 1 by Chastagner Thierry on Unsplash
Photo 2 by Lysander Yuen on Unsplash